9 Kasım 2017 Perşembe

Mevsimim Sonbaharım

Mevsimim Sonbaharım, 

Yine getirdin bana kara bulutlarımı, yaşamam gereken bin bir türlü gerçeği, yağdır üzerime sağanaklarınla. Ama önce bir bak nasılım?, ne haldeyim?. Canımı acıtacaksan yine sen acıt. Hiçbir şey söylemem.

Öğreniyorum. Yürümeyi, koşmayı, konuşmayı. Şimşeklerinde ne kadar yere düşsemde ayağa kalkmasını içimdeki güçte buluyorum. Ve birkez daha kalkarak"Yüzleşmeye hazırım! " diyorum. Rabbim dağına göre kar verirmiş. Ne kadar zorlansam da canım yansa da"Ya Rab!" der yine ona sığınırım. Nasılsa vardır bir hayır.

Sen nasıl sağanaklarla, kara bulutlarla içini yine her zaman olduğu gibi Kasım'da boşaltıyorsan Aralık-Ocak'ta toplarız be Sonbaharım. Şunu unutma! Ağlarken neye, neden üzüldüğünü her zaman bil. Gözünden çıkan bir damlanın önemi büyük. Kendin için önemi yoksa bile seni sevenler için çok büyük bir önemi var.

Benimki de laf senin özelliğin bu. Eylül-Ekim-Kasım gözyaşlarınla sel olur her yer.

Sana kızmıyorum, kızamıyorum. Sürekli mutlu olamayız. Biraz da canımız yanarken anın tadını çıkaralım. Gerçeklerle yüzleşelim. Büyümeyi öğrenelim.

Ne zaman dertleşmek istersen buradayım. Seni de birinin rahatlatması gerek. Ama sana bir sır verecek olursam ağlamadan önce düşün, neye neden isyan edip üzüleceğini ve en önemlisi üzüldüğüne değecek mi ona bak. Sonrası sana kalmış...



5 Temmuz 2017 Çarşamba

O YILDIZLI GECEDE...

 

Gittiğinden beri elimde boş bir kadeh seni sayıklıyorum her gece. Yıldızlarla konuşuyor, dalgalara fısıldıyorum seni bulmak için. 

Aramızda büyük uçurum, önüme çıkan dev dalgaları aşarak sana gelmeye çalışırken şimdi sen kayıplardasın. Aştığım her dalgada yeni bir çıkmaza sürükleniyorum. Tek bir sese odaklanmalıyım, doğru seni bulmak için. O sesi de tüm benliğimle hissederek bulmalıyım. Tıpkı bu düşüncelerimi sana yazdığım gibi. 

Hangi hegabede kaybettim seni, bizi? 

Cevabı zor değil. Hepsi bir anı defteri, bir fotoğraf ve birlikte dinlediğimiz şarkılarda saklı. 

Seni ararken çığlık çığlığa değilde, mavinin güzelliğine bırakıyorum kendimi. Elbet o da beni ait olduğum kıyıya bırakacak. 

Şimdi seni yıldızlara bırakıyorum. Karanlıkta yol göstersinler diye. Birde olurda beni özlersen gözüne çarpan en sönük yıldız olacağım. Göz göze geldiğimizde ise en parlak... 

21 Haziran 2017 Çarşamba

BEKLERİM

Sensizliğinde kayboldum ... 

Güneş ısıtmıyor artık gündüzlerimi. 

Kara kış ; acıtmaya başlamıştı, dokunmaya kıyamadığın tenimi. 

Berbat etti bu acı gecelerimi. 

Gecelerim... Sonbaharda yağan sağanak gibi. 

Elimde kahve bardağı ve içime çektiğim toprak kokusuyla seni bekliyorum. 

Sen yoksun! 

Ben sırılsıklam olmuşum sensizlikten ama... 

Sen yoksun! 

Her duam da sensin ama... 

Sen yoksun! 

Beklerim sonuna kadar gittiği yere kadar 

Beklerim seninle geçen güzel anıların hatrına

Beklerim... 


16 Mayıs 2017 Salı

SEVGİLİYE

Kalbim...  Kalbim çok ağrıyor sevgili.

Sensiz kalmaktan, geçtiğimiz sokaklarda sessiz çığlıklarda boğulmaktan, hırçınlığından korktuğum ama bir o kadar aşığı olduğum denizimin dalgalarından... 

Ellerim ellerini, dudaklarım dudaklarını hissetmeyecek diye öyle korkuyorum ki... 

Akıp geçen zamanı durdurmak için çareyi yarım yarım nefes almakta, göz yaşlarımı kalbime akıtmakta buluyorum.

Çok istedim seninle mutlu olmayı, geçmişi unutmayı sadece anda kalmayı, çok istedim.

Olmadı, olduramadık. Biz bunu aşamadık.
Hapsolduk gecenin karanlıklarına, yalnızlıklara. 

Ama bu son sevgili, sana güzel bir haberim var. Her zaman ki gibi bu savaşı da sen kazandın. 

Kalbim kaldırmıyor artık, göz pınarlarım kurudu,  senin uğrunda gözyaşı dökmekten. 

Şimdi gidiyorum. 

Senin kokunun, sesinin duyulmadığı, hiç bilmediğin bir yere. Belki de ölüme, ölmeye.

Hoşça kal sevgili HOŞÇA KAL...


10 Mayıs 2017 Çarşamba

BELKİ...

Hissettiğiniz duyguyu tam olarak kelimelerle ya da yazılarla dile getirebilir misiniz? ya da Dile getirirken gözyaşlarınızı saklayabilir misiniz? 

Tek bir cevap BELKİ... 

Kalplerimiz... kimi zaman ayrılıktan kimi zaman hayal kırıklarından dolayı paramparçadır. Zaman iyileştirir(!)  ama yaşanılan tarifsiz duygunun izleri bir harita gibi belirir kalbinizin üzerinde. Hangi yöne gideceğiniz, kime güveneceğiniz konusunda tereddüt yaşarsınız. 

İnsan, bu hayatı hissederek, hissettirerek yaşamalı. Ağlamak mesela, insanlar, tarif edemediği duygu ve düşünceleri ağlayarak dile getirmeye çalışır. Bu mutluluktan da olabilir, ihanetten de, aşktan da.

Yorulan kalbin dinlenmeye, üzülen beynin sakinleşmeye, gözlerden akan yaşın dinmesi gerek. Yeni güne, yeni umutlara haksızlık etmemek için.

 Bütün kötü düşünceleri ya da tarifsiz duyguları  geceye akıtmalı birer birer. Belki üşüyeceksiniz, aylardan TEMMUZ olsa bile. Nedeni kalbinizin üşüyor olması. Isıtmak için ne yapmalı? diye sorarsanız sevin hem de çok sevin! 

O zaman ısınır BELKİ... 


12 Mart 2017 Pazar

ROBOTLAŞMAYA YÜZ TUTMAK

Umut dolu gözler. Yaradana duacı, geleceğini bekler bu gençler. Önümüze bir sürü yollar, engeller çıksada tek bir umuda koşmaya çalışıyoruz. Düşmekten dizlerimiz parçalansada ayağa kalkıp bir amaç uğruna bu yolda ilerliyoruz.


Her bir engel bizi daha da güçlendiriyor. Buna sevinmek lazım. Hayata ya da kadere küfretmek yerine, başımıza gelen tatlı beladan ders almamız gerek. Az çok tahmin edeceğiniz gibi sözü başarıya getireceğim. Çünkü günümüz öyle bir hal aldı ki başarılı olmak farz oldu. Artık ne kadar saygılı, kültürlü olunduğuna değil de cebindeki üç kuruş paraya, bulunduğu makama göre değer biçiliyor.

Ne yazık ki artık toplumumuz insan yerine robotlaşmaya yüz tutuyor. Bir kağıt parçası için yorulan gözler, yanaklardan süzülen yaşlar, stresten aklını kaçırma derecesine gelmiş/getirilmiş insanlar! Herşey o kağıt parçası değil!!!


Siz herşeyden önce duyguları, düşünceleri olan birer insansınız. Koşturmaktan aynadaki görünen görüntünün kim olduğunu bile tanıyamıyorsunuz. Asıl yaşamak istenileni gülüşlerle, boşverlerle erteliyorsunuz. Uzun zamandır düşünüyorum "İnsanoğlu neden anın kıymetini ölürken yaşar?" 

Kaybedilen hiçbir zamanın, ağızdan çıkan hiçbir sözün geri dönüşü yok. Zaten hepsi yaşanılan ana aittir. Durup bir anlığına bakın şu etrafınıza. Oynamaktan zevk aldığınız "HAYAT FİLMİ" ne birde yönetmen koltuğundan gözatın. 
Ve sorun kendinize bu film öğretici mi değil mi?, bu filmin oyuncuları insanlar mı yoksa robotlaşmaya yüz tutmuş insan topluluğu mu? 

15 Şubat 2017 Çarşamba

TUTMASINI BİLMEK

Küçüğüm daha. Üzülmek için, ağlamak için, kalbimin kırılması için daha çok küçüğüm.

Ne zaman kendimizi kaybedecek yaşa geldik?,  Bu yaşa gelene kadar mutlu olmak için ne yaptık? Ya da Hep bir sonraki treni beklemekten başka???

Şimdi kederden ör ağlarını. Ör ör de nereye kadar? Bu gözler, eller, gönlün yorulmayacak mı, nasıl dayanacak bu kadarına?


 Her yaşta temiz bir sayfa açarız.  Ama unuttuğumuz birşey var. Kalem nasıl tutulur?, Nasıl yazılır? bilmiyoruz. Kalemi sıkarsan, hızlı ve güzel yazamaz, çabuk yorulursun. Çünkü sıkıp bastırdıkça bir sonraki sayfaya izi çıkacak. Yani temiz bir başlangıç yapayım derken geçmişin izlerini peşinden sürükleyeceksin.

Şu varki kendini dalgaların fısıltısına, suyun akışına, kendine teslim olduğun anda elinde yorulmayacak, temiz sayfalarına da izler taşınmayacak.

Aslında ne yeni başlangıçlara ne de temiz sayfalara ihtiyacımız var. İnsanın temiz sayfası yoktur, yazmasını bilmediği sürece. Ne zaman kalemi tutmasını ve yazmasını öğrenir işte o zaman kendine merhaba der.

Sabret! Vakti geldiğinde sende kalem tutmasını öğrenecek, kendinle tanışacaksın. Tıpkı hayatın kendisine öğretiği gibi.

8 Şubat 2017 Çarşamba

ZAMANDA KAYBOLDUM

Sığamıyorum, dolduramıyorum ne varsa, ne istiyorsam,  vazgeçiyorum hepsinden. İçimde bir boşluk, dilimde dikenler, bedenim zehirli sarmaşıklara hapsolmuş. Koca dünya, ben hariç herkesin olmuş.

Çok uzaklaşmadım.  Yanımda olsan da aramızda en fazla uçurum vardır. Bu bile yeter bana.

Özledim. Beni ben yapan anılarımı, kıyafetlerimi, kitaplarımı, kalemimi, düşlerimi, düşüncelerimi... şimdi nerede hepsi? Cevap yok. Ne bende ne de bir başkasında bir tek onda, anılara sahip çıkan zamanda .

Özlüyorum hepsini. Buram buram mutluluk konuyorlar. "Şimdi mutlu değil misin?"  derseniz eğer cevabım ya "hayır" ya da bu soruya sessiz kalmak olacaktır.  Mutlu olmaktan ziyade olaylar karşısında tatmin olmuşçasına susar, gülümserim. Çünkü benim için mutlu olmak kalıcı, tatmin olmak anlıktır.

Kimisine ağır bir cevap olsa da kimisi bunu anlamamak da. Durup öylece bir anlığına düşünüp, unutmak da.

Şu hayatta sahip olacağınız bir şey varsa o da sizi siz yapan anılardır. Bu anılarınıza sahip çıkın çünkü sizden önce sahip çıkmak ya da olmak isteyen çok var.

En çok da zaman....


5 Şubat 2017 Pazar

BU GECE


Bu gece kapalıyız. Tüm aileye, tüm çevreye ve de tüm evrene. Sahip olduğum ne varsa sizin olsun bu gece. Çünkü kapalıyız biz bu gece...

Hep suçlular mı hapsolacak karanlığa, parmaklıklar ardına? Dursun dünya(!) başlasın tersine dönmeye. Yaksın herkes bir meret, söndürsün tüm pişmanlığını bir anlığına.

Düş kırıkları her yer umutsuz,  soğuk buralar... Anladım neden sevmiyor kimse burayı.

Kapatmış kendini dört duvar arasına,  kalmış bir başına,  koca dünyada. Girenler hep mi suçlu? Kimisi "evet" kimisi "hayır" . Dönüp sordun mu sen"Ne yaptın?"diye ona. Yoksa bir anlık kararla mı cezalandırdın? Otur bir düşün önce.

Bu gece kapalıyız. Bizi soranlara da sormayanlara da...

3 Şubat 2017 Cuma

"O" AN...

Birçok o an gizli. Kimisi her an hatırlamaya değecek kadar güzel, kimisi unutulmak üzere gönderilen ama asla unutulmayan 'o' anlar.

 O unutulmayan kötü anlar yaşandığı zaman geçecek, gidecek ," unutulacak " der insan. Ama öyle olmaz. Sen yaşadıkça o da yaşar. Hatıraları silemezsiniz, onlara olan özlem gibi. 

Sahi özlem nedir ? Duygu insanın aklına gelen ilk cevap,  sözlük anlamıdır. Ama özlem bakıldığında sadece bir duygu değildir. Bazen itici güçtür, bazen hayatta kalma sebebi bazen ise hayattır özlem. 

Bazı özlemler öyle derindir ki insan her nefesinde hisseder özlemin acı tadını. Yazar , çizer , okur özlemini.  Ama onu yok edemez. Ve işin kötüsü de özlem azalmaz. Aksine artar her gün her dakika daha da can yakarak. 

Özellikle özlem hiç gelmeyecek birine ve bir daha hiç yaşanmayacak olaysa,  insan karalar bağlar , içine düşer. "Keşke" der her cümlesinde. "Keşke hep o anda kalsa zaman ." Sonra daha çok üzülür çünkü bilir zamanı geriye alamaz ve onu durduramaz. 

Düşünmek çoğu zaman yorucudur. Özlemle birleşince yıkıcı olur. Ama her şeye rağmen güzel duygudur özlem. Hayatta her anın değerini bilmemizi  sağlar. Her zaman mutlu olmanın bir yolunu bulmamız gerektiğini hatırlatır. 

Çünkü bilir insan , gelecekte belki bu zamana dönüp belki de "keşke"diyeceğini...

Demek istediğim şudur ki , hayatın kıymetini , özlemin anlamını , özlenen şeyin değerini bilmek gerekir.  

Şuan şikayet ettiğimiz şeylere gelecekte 'o' an gözüyle bakabilecek miyiz ? Kim bilir ?



DİPNOT:Bu yazım çocukluk arkadaşım (Sude YILMAZ )  ile hazırlanmıştır. Umarım beğenmişsinizdir.
İyi okumalar... 


31 Ocak 2017 Salı

YALANCI MEVSİM

Sessizce ilerliyorum hayat yolunda. Mevsinlerden kış. En anlamlısı, tükenişlerin resmi, gülümsemelerin habercisi.

Kışa yakışan en güzel zaman,  şehirden uzak sakin bir çınar altında geceyi dinlemektir.  Gecenin olmazsa olmazı, Ay'ın ışığıyla canlanan, suskunlukla harmanlanan, bir battaniye ve etrafa süzülen durgun, buruk bakışlarla içine içine ağlayarak, iliklerine kadar yaşarsın kışı. Sessizce ağlarken gözlerinden akan damlanın gözyaşı olduğunun sananlar(!) aslında onlar birer eriyip giden ruhumun damlalarıdır.

Karışıktır kış mevsimi. Yalancıdır ama tutkusu büyüktür. Güneşi vardır ama aldatır. Aslında kuru soğuyuyla diriltir beden diye taşıdığın cesedini. Durup düşünürsün öylece "Ne yaptım?"  diye o zaman da kışın sessizliğiyle suskunluğu yaşarsın.

İşte bu yüzden kış benim mevsim. En iyi kamufule olduğum iç kanamalarımı durdurduğum yalancı mevsimim.

30 Ocak 2017 Pazartesi

KALAN SON BEŞ DAKİKA


"Bana ait ne varsa seni korkutuyor
Sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Attila İlhan "


Anılar...  Her zaman acıyı canlı tutar. Zaman geçer, mekan kaybolur. Alışmaya çalışırsın zamanın suskunluğuna, güneşin sessiz batışına.

Geçtiğin portakal çiçeği kokulu sokaklarda ararsın beni divane olmuşçasına. Ararken zaman, su gibidir. Ey sevgili! Sen baktıkça su akıyor, su aktıkça ben kayboluyorum. Sensiz olan boşlukta. Hiç bir yere hiç kimseye ait olamıyorum, anılarımla tutunurum sandım ama özlemle harmanlandığında geriye o da kalmıyor.

Sana söyleyemediğim, içime atıp boğazıma, bir balığın kılçığı kaçmış  gibi düğüm düğüm yutkunuyorum,  sana söyleyemediklerimi. "Neden? " diye sorarsan eğer korkuyorum belki sensiz olmaktan belki de senli çok mutlu olmaktan.

Korkularla yüzleşmek, savaşmak gerek,  bu deli saçması,  sarhoş halden çıkıp yaşamak gerek asıl hayatı.

Şimdi durup nasıl diye düşünürken:

Bırak kendini dalganın sesine,
Bırak kendini sonsuz maviliğe ve
Bırak kendini ömrümüzün kalan son beş dakikasına...

27 Ocak 2017 Cuma

NEYE YARAR

Ellerimle yokluyorum etrafı , dokunduklarım yabancı, anlaşılması güç. Gözlerimle görmeye çalışıyorum ama her yer karanlık. Burası neresi olabilirdi ki ?.. Buldum!  İçimdeki boşluk. Yarım kalmış, yaşatılmamış eksik duygularımın içi. Dilimin ucuna kadar gelip ertelenen sözler vs.  Bunun sonu,  dur denilmediği sürece yok. Devam ettikçe, tarlana ekilmiş pişmanlık tohumunu biçeceksin. Biçtikçe filizlenecek ve göz yaşlarınla beslenip, meyve verecek.

İşte bittin. Pişman oldukça bu duygunun sana taktırdığı maske yüzüne yapışacak ve sen tek bir şeyle kurtulacaksın.

Hayata karşı cesur ve beklenti içerisinde olmadığın zaman.

Düşünmenizi istediğim bir şey var. Hayatınız boyunca "Keşke, - saydım, - masaydım... 'yani geçmişte yaptıklarınıza ya da yapmadıklarınıza takılmadan geçirdiğiniz bir yada iki gününüz olur mu?  Geçirenler elbette olmuştur.  Ama belli bir yaşa gelip, hayat dersi almış kişiler.

Bence pişmanlık:
PİŞMANLIK . (KEŞKE+UMUTSUZLUK) =GEÇMİŞİ YAŞAMAK tır. Bana göre pişmanlık duygusunun matematiği budur. Tabii herkese göre farklı formalizeler vardır.

Yaşadığımız olaylar o an gerçekleşirken,  yaşanılanlarda biraz huzursuzluk kokusu alınıyorsa diğer günlerde etkisi sürüyor. İyi zamanlarda geçmişi, kötü zamanlarda ise şimdiyi düşünüyoruz.  Ve o an söylenen tek bir şey var o da KEŞKE...

Yazımı Dostoyevski'nin sözüyle tamamlamak istiyorum.
"Ne yaparsan yap,  pişman öleceksin.
Belki yaptıklarından belki de yapmadıklarıdan. "