26 Eylül 2016 Pazartesi

SEN YOKSUN ANNE!



 Mevsimler hızla gelip geçmekteyken içimde tuttuğum yaralar neden zamanla yok olmuyor?

Birlikte geçirdiğimiz her an , her mekan , her sözcük , kulağıma aşina olan her müzik  seni anımsatırken şimdi sen neredesin anne!?

Her güne senin öpücüğün ile uyanıp , bakışlarınla kendime geldiğim , sırf benim için geceni gündüzüne katan dertlerime benim yerime de üzülen annem.

Gittiğinden beri her yere yağmur çamur demeden , seni arıyorum . Birlikte dinlediğimiz müziklerde o güzel sesini duymaya çalışıyor , yastığımda kokunu , hafif meltemde bana dokunuşunu hissetmeye çalışırken sen yine yoksun.

Oturdum , pencereden yıldızlara bakıyorum. Bakarken seni aradığımı düşünüyorsun ama ben seni nerede , hangi saat diliminde , kaçıncı takvim yaprağında bıraktım ? onu düşünüyorum.

"Bulabildin mi?" diyecek olursan "HAYIR!" Küçükken hep derdin bana"beni ne zaman kaybeder , bulmak istersen bil ki mavinin derinliklerin deyim."derdin.Tabii ki de gidip baktım . Ama değişen bir şey yok sen orada da yoktun...

Zaten hiç olmamıştın .Ben seni ben olmadan önce kaybettim. Küçük bir kız çocuğu iken.

Şimdi koca genç kız oldum ama sen artık benim için 5 yaşında düşlerimde saklı ANNEMSİN...

25 Eylül 2016 Pazar

SAKLI GÖKKUŞAĞI


Sıkıldım yine her şeyden, karşıma geçip ahkam kesenlerden, umutsuz dolu bakışlardan, dünyanın sonu gelmiş, sessiz limanında hiç gemi kalmamış gibi davrananlardan sıkıldım.

Kızıyorum bazen onlara ve de kendime.  "Biz bu hale gelene kadar daha önceden neden fark edemeyip, aynada kendimizi göremedik? "diye söyleniyorum içten içe.
Ama hep kendime ve bizlere, bu hale gelenlere söyleniyorum.

Sonra yağmur altında delicesine dolaşırken, birden kalbime bir hançer saplanırcasına kalakalıyorum. Canım çok acıyor ama belli etmiyorum. Biliyorum ki sevenlerim kahrolacak. Lakin "Bu hançer nereden çıktı?"  diye sorarsanız eğer dönüp bir yaşadığınız hayata göz atın, orada bulursunuz belki...

En basiti çıkmaza sürükleniyoruz. Kimimiz bizi uyarıyor ama duyan yok, varda yorumlayış biçimi farklı. Sanki ayrı lisanları konuşuyomuşuz gibi boş ve anlamsız bir şekilde bakıyorlar. O an o bakışmadan sonra işte hançer daha da çok saplanıyor. Susuyorum...

Bir an yağmuru izliyorum ve dinlendirici müziğim olan su sesini dinleyerek, düşünüyorum."Bu insanlar neden boş ve anlamsız  bakıyorlar? "ama en önemlisi" Neden hissiz? "diye düşünürken, hayatın bana öğrettikleri ve şahit olduklarıma göre sevmesini bilmedikleri, bakmasını bilmedikleri ve en önemlisi içten gülümseyip, karşısındaki insanında gönül gözünü açamadıkları için o anlamsız, içler acısı bakışkar ortaya çıkıyor.

" Hiç de bile benim bakışlarım gayet anlamlı"diyenler sizlere tek bir sorum olacak.

O anlamlı bakışlarınız ve siyah beyaz dünyanızda saklı Gökkuşağınızı görebiliyor musunuz? Evet, görebiliyorum deseniz dahi size inanmıyorum. Çünkü bunu anlamanın tek yolu:

Anlık  içten gelen gülümsenizde saklı...

19 Eylül 2016 Pazartesi

SENSİZLİĞİ ÖĞRENEMEMEK


Gözlerim seni , burnum kokunu , kulaklarım sesine hasret neredeysen çık gel ömrümü ömrüne adadığım.

Bir bilsen ne haldeyim , sensizliğin tanımı nedir yazmıyor hiçbir kitapta.

Sen bana söylerdin de ben anlamamazlıktan gelirdim ya hani şimdi anlıyorum . Ama ilk defa bir şeyi anlarken canım yanıyor , ciğerimi söküyorlar sanki beni duyan yok .Kuyuya düşüp yardım aramak veya toprağın altına gömülüp kendinle baş başa kalmak gibi anlatılmaz yaşanır ama yaşandığı zamanda aklına , kalbine isminin her  bir harfi kazınırcasına öğreniyorsun sensizliği .

Şuan neredesin , ne haldesin bilmemek aklımı yitirmeme sebep ama ben seni kalbimde , sesini şarkılarımızda , kokunu yastığımda , sesini ise denizimden alıyorum .

Merak etme  ben bunun da üstesinden gelirim . Aşkımızın sana olan sevgimin bunu aşacağından da eminim ama tek korkum ne  biliyor musun sevgilim?

Bu aşkta ikimizde birbirimizden habersiz kül olup gidersek diye çok korkuyorum .

"Korkma! Ben varım." dediğini aklımdan çıkarmıyorum ama öyle bir an geliyor ki dünya bana karşı.

Kimsenin beni anlamadığını düşündüğüm zaman sen sevmezsin ama kendime zarar vermektense kendimi atıyorum ikimizin yerine .

Benim seni , senin beni bulduğun yere...

17 Eylül 2016 Cumartesi

BİL Kİ ...



Damla damla akıttığım gözyaşlarımda , içimde ne fırtınalar koparttıysam hepsinde seni aradım .

Belki elimden tutar "Kalk!" dersin diye .

"Ağlama , göz yaşına kıyamam." deyip , saçımı okşarsın diye bekledim .

Ama yoktun...

Beni sessiz limanın da her gelen gemi de anılarımızı , her gemi düdüğü duyduğum da kahkahalarımızı , her martı sesi duyduğumda  bana fısıldadığın sözcükler gelirken aklıma bense şimdi durup denize seni fısıldıyorum.

Fısıltımsa ...

Dalgalarım seni benden aldıysa bil ki iyiliğin için .

Martılarım attığım simitleri düşürmüyorsa bil ki kokumu hissetmemen için .

Gemilerim düdüklerini heyecanla çalmıyorlarsa bil ki geldiğimi anlamaman için .

Ve bil ki .

Sen sadece ben değilsin...

Aslında sen benim nefesimsin...

Kendime yasakladığım son nefesim ...


15 Eylül 2016 Perşembe

KARANLIK GÜNÜN ARDINDAN

 
 
 
Terk edilmiş sayfalardan sonra şimdi de arkama bakmadan evimin , odamın kapılarını sertçe kapatıyordum . Hayallere daldığım ağacım , yıldızlarla sohbete dalıp , uyuyakaldığım geceler şimdi ise bomboş.

Bunca zaman yaşanılan , ders alındığı zannedilen , kabullenmesini bir türlü öğrenemeyip, her şeyin , sevginin , aşkın , paranın , solunan havanın daha fazlasını istercesine yapılan hatalar , göze batan davranışlar sanki hep çocuk bırakıyor , umudumu kaybediyordum.

O gün son hatamı yapıp , hayallerime emin adımlarla ilerlemenin verdiği huzuru yaşarken , bir an durup dilsiz duvarlarıma ve ayak yatağım olan pencereme bakıyordum .

Saklı dünyamda öfkemden çatlamış duvarlarım , gözyaşlarımla çamurlu hale gelen odam da kendi ellerimle güneş kadar sıcak , deniz kadar hareketli , yıldız kadar parlak hayatımı tek bir dokunuş ile siyah beyaza çevirip ,  etrafa yana yakına "Kurtarın beni!"diyordum.

Keşke şu duvarların görüp bildiklerini anlayabilsem. Denedim. Bir iki üç bıkana kadar denedim ve en sonunda hissettim.

Her karanlığın sonunda beni bekleyen sonsuz ışığımı bu sefer görüyordum . O an hayatımın hem bitiş hem de başlangıç noktasıydı . Ve ben bu dönüm noktamı kaybetmek istemeyip arada geçmişime baktığımda hatırlayacağım bir iz bıraktım.

O da sol ayağım...
 
 


14 Eylül 2016 Çarşamba

HASAT ZAMANI



Hata üzerine hata ve bu hatalar karşısında dağıtılan akıllar....

Akıl dağıtmak ne de kolay bir işmiş öyle... Peki dağıtılan bu akılların doğru mu yanlış mı olduğunu nasıl anlayacağız?

O kadar anlatıyoruz , büyütüyoruz , danışıyoruz . Olaylara veya başımıza gelen en ufak şeyleri bile o kadar dallandırıp budaklandırıyoruz ki sanki dünya yörüngesinden çıkmış gibi hiç oturup düşünmeden , direkt kurgulayıp daha sonra başı kesilmiş tavuk misali oradan oraya "Ne yapacağım şimdi?" diye sinyaller verip duruyoruz.

Bunları okurken tabii ki başınıza gelen böyle bir olayı hayal edip , içten içe güldüğünüzü ve yanağınızdaki o hafif kızarıklığı hisseder gibiyim.


Yaşanılan her iyi kötü olayda durup düşünmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. Olaylara dönüp baktığımızda en çok söylediğimiz  "Aaa, bu böyle miydi?..." cümlesini kullanmak yerine düşünerek hareket etmeliyiz.

İlla ki çıkmaza varıp , bir gece elma ağacının altında oturup kafamızın "DANK!" etmesini beklemeyelim.

O düşmeden , biz onu yiyelim....

13 Eylül 2016 Salı

SONSUZ BEKLEYİŞ


Geçip giden yılların ardından penceremde oturup yolunu gözlüyorum. Gelmeyeceğini bilsem dahi.

İçimde bir kıpırtı var sanki "Vazgeçme, sabret çok yakında gelecek." dermişçesine.

Belki de kendimi kandırıyor veyahut avutuyordum, kim bilir?

Sen gittin anladım da geride bıraktıkların...

Beni bir başıma, yapayalnız, pencere başlarında yoldan geçen her sese topal ayağımla, yarı gören gözlerimle koşmaya zorlayanlar şimdi neredeler?!

Bunları dile getiremiyorum ama beni görüp anlayanlar çoktan kaleme almış, yazıyorlardır. Yazmaları güzel lakin bunu benim hislerimi anlamadan, gözlerimin içine , tenimin sıcaklığını hissetmeden üstünkörü kaleme almaları canımı yakıyor.

Şimdi kapım çalsa, gidip açmaya ne mecalim ne de dermanım var...

Diyeceğim o ki benim gözümü yollarda bırakanlar elbet bir gün senin gibi arkamdan baka kalacaklar.

Ta ki ben sizleri affedene kadar...

9 Eylül 2016 Cuma

OLMAYANI HİSSETMEK



Geçmişte yapılan hataların buram buram hissedildiği bir akşam vakti kurdum soframı.

En sevdiğim plağım hazırda. Gecenin sessizliğinde seni düşlüyorum. Biliyorum arkamdan hüzünlü gözlerle sessizce beni izliyorsun ama sadece izliyorsun.

Konuşmuyorsun mesela. Dokunmuyorsun, varlığını hissettirmiyorsun ama ben yine de hissediyorum, biliyorum.

Sen bunları yapmadıkça, ben de çareyi sigaramda buluyorum.

Hissediyorum kızıyorsun peki neden susuyorsun?

Hani eskiden derdin ya "Şu mereti içiyorsan ya tam iç kafanda kurduğun onca şeyleri silip at ya da hiç içme!

Çünkü sen bu şekilde içtiğinde , geceleri uykunun en tatlı yerinde bal dudaklarından öpemiyorum.

İçimde kalıyor kendimi  suçluyorum. İkimize de  acı çektirmek yerine bir karar ver!

Tabii çilingir sofran ve sigaran olmadan...

Sen bu kararı vermediğin sürece, ben olmayacağım, ben olmayınca sen nefes alamayacaksın.

Ve sen artık yaşayan bir ölü olacaksın."

Fark ediyorum da sen sustukça ben zaten yaşayamıyorum.

Haklıydın sigara zarardı. Sigara ölümdü. Sigara bir avuç kağıda sarılmış  zehirdi...

Sigara pişmanlıktan öte ayırıcıydı . Nereden bilebilirdim ki seni benden alacağını?...

Şimdi sen hayat denen yerde bensizlikle yaşarken , anladım ki aslında

Susan sen değilsin, susan benim.

Yaşayan sensin, ölen ben....






  

8 Eylül 2016 Perşembe

GÖZLERİMDEKİ ARAYIŞ


Çaresizliği, çıkmazda oluşu, birinden bir beklenti içinde olduğu o kadar belliydi ki bunu anlatmaya kelimelerim kifayetsiz kalıyordu.

Gözyaşları yanaklarından her zaman ki gibi değil de , farklı bir yol izlercesine süzülüyordu. Kendisine kapanan her kapıda, yardıma ihtiyacı olduğunda onun sesini kimse duymayınca her zaman ki yaptığını yaptı "Bu da geçecek!" deyip, umutla gökyüzünü seyretti.

Seyrederken hep düşlerini anlattı. O anlattıkça ben dinledim. Ama dinlerken bir şey farkettim . Sanki ben yokmuşum gibi kelimelerini seçmeden, gözlerinin içi gülerek, içten içe heyecanlanarak anlatıyordu.

Ve o an anladım ki.

Bir başkasının senin hayatına, senin kararlarına, sana ait hayallerine ve duygularına dokunmasına izin vermeyeceksin.

Çünkü verdiğin an ne sen kendini bulabilirsin ne de bir başkası...

Tek çözümü...

"AYNAYA BAKTIĞINDA KENDİNİ GÖRMEKTE..."

6 Eylül 2016 Salı

SEBEPSİZ...

İçeride yine büyük bir curcuna. Herkes bir telaş içerisinde , ne olduğunu anlayamadığım tatlı küçük bir kargaşa. Bu kargaşada ne onlara yardım edebilirsin ne de ayak altında dolaşabilirsin.

En iyisi gitmek...

"Ne kargaşası?"diye sorarsanız , özlemle bekledikleri torunlarının ve yeğenlerinin gelişiydi.

Ama şu vardı ki ben bunları sadece uzaktan hayal ediyor,düşlerimde kurup,yıldızlarıma anlatıyorum.

İçten içe nefes alamayacak gibi olsam da yine de çevreme gülümsüyorum.

İnsan zamanla gülümseyerek ağlamayı da öğreniyor.

Asıl içten içe hüzünlenmemin sebebi,benim onların arasından sessizce gitmem gerektiğiydi...

"Neden?"derseniz bunun cevabını bende bilmiyorum.

Ama şundan eminim ,

GİTMEM GEREK...

5 Eylül 2016 Pazartesi

ÖZGÜRLÜĞÜMDE HAPSİM

Yasakladım...

Cesurca hislerimi, içten gülmeyi, saçmalamayı, eğlenmeyi yasakladım...

Neden yasakladım?

"Şartlar" desem birinci bahanem hali hazırda ilk sığınağım.

"Sevmiyorum, ben güçlüyüm, buzlar kraliçesi gibi olmaktan memnunum." demek ikinci bahanem bir nevi B planım.

Veya "Off, size ne ya..!" deyip gözlerimi kaçırmam...

Ve bütün bunlar, kendime yaptığım en büyük kötülük!

Kendimi bile bile şartlar altında kısıtlamak...

Yapabileceklerime, hislerime, kahkahalara boğulmama engel olmak...

Geç mi kaldım sizce?

Ne için geç kalacağım ki?

Evet daha yeni başlıyoruz. İşte o yüzden yeni günü beklemeyeceğim. Güneşin doğmasını, yıldızlara bakıp güç almayı beklemeyeceğim...

Şimdi tüm yasaklarımı kaldırıyorum!

Beni tutan ne varsa silip, atıyorum!

Avuçlarımdan geçip giden, en deli dolu zamanlarımı böyle saçmalayarak yitiremem!

Kendime neden haksızlık yapayım ki?



3 Eylül 2016 Cumartesi

GÜZ YAĞMURU



Yağmur yağıyor bakmaya doyamadığım, yağdıkça huzur bulduğum, içimi ısıtan hislerimi derinleştiren yağmurum...


Tıpkı içime akıttığım gözyaşlarım gibi...


Kimseden izin almadan ama geleceğini haber veren, kırgın ve kızgın olduğumda bardaktan boşalırcasına içime yağdırdığım ama üzülmesinler diye gözlerimi kaçırıp sustuğum...

İçimde saklı bir kalp ağrısı...

Kıvrandırıyor beni ama belli etmiyorum, üzülmesin beni sevenler, bir de ben yük olmayayım bu çileli hayatlarına...

Sormayın ne kendinize ne de bana "AĞRIN NE? KİM YAPTI? NASIL OLDU?" diye.

Yapan yaptı işte. Doktorun bile çare bulamadığı yarama merhem olmaya çalışmayın!

Çünkü kimisi yardım edeyim derken daha çok kanatıyor, kimisi de dindiriyor...

Ama dindiren her zaman bulunmuyor yanımda.

O yüzden bilmeyenler izlesin öylece, dokunmasınlar ne bana ne de yarama!

Elbet içime aka aka kurur o da. Ya da acı içinde kıvrandırır beni kim bilir?!

Şimdi iyiyim ama dimdik ayaktayım.

Yeni kararlarımla geldi mevsimim...

                                                              " SONBAHARIM"




2 Eylül 2016 Cuma

ADINI DENİZ KOYDUĞUM...


Denizim...

Sana olan bu aşkımı kelimelere nasıl döksem diye düşünüp duruyorum öyle.

Var mıdır sana benim kadar kör kütük aşık olan?

Kaçıp gelişlerimde kulağıma "HOŞ GELDİN EVİNE" fısıltılarını aklımdan çıkarmaya cesaret edemediğim...

Rüzgarınla başımı döndüren o kokunu, ciğerlerimin her zerresine kadar içime çektiğim ama bırakmaya korktuğum...

Güneşimin doğuşuna ve batışına eşlik edip günümü süsleyen huzur kaynağım...

Geceleri gökyüzümde yıldızların altında, inci tanesi kadar değerli kumsalım da sana bakarak hayal kurduğum..

Öfkemi kusmak, fısıltınla ve rüzgarınla saçlarımı uçuşturduğun, ayaklarımı yerden kesip beni başka dünyalara götüren denizim...

Seni başkasıyla paylaşmaya tahammül edemediğim, vazgeçilmezim....

Şimdi yanındayım..

Kokunu içime çekmeyi, fısıltılarını duymayı, rüzgarınla saçımı uçuşturmanı bekliyorum.

Beklerken de dalgalarına usulca fısıldıyorum :

Hayat gibi sert olan kayalıklarınla sohbet ediyorum gece boyunca. Bazen sadece gelip geçen gemileri izliyorum sessizce....

Limanda bekleyen insanları görünce kıpır kıpır oluyor içim. Yağmura susamış bir ağaç gibi...

Bazen ise içimdeki fırtınalara eşlik ediyor hırçın dalgaların.

Ve o zaman anlıyorum ki.

Sen sadece deniz değilsin...

Aslında sen benim diğer yarımsın.

Adını "DENİZ" koyduğum...




                                                               


1 Eylül 2016 Perşembe

SAKLI UMUDUM

Çaldılar, tutun onları...
 
Kimse yakalamaya çalışmayacak mı? 
 
Oysa bilmiyorsunuz, en büyük hırsız onlar... 
 
Gülümsememin , gözlerimin içindeki sevginin, şefkatin, yanaklarımdaki kızarmamın kaybolmasının tek sebebi onlar...

"Kim? diye sorup duruyorsanız eğer , hayallerimi her kim çaldıysa onlar...

Belli bir kişi yok ki. Çünkü bunu yapan tek bir kişi değil, kişiler...

Şimdi bir köşeden hem bunu yapanları hem de yaşıtlarımın yaptıklarını izliyorum.

İzlerken de ne hissediyorum biliyor musunuz? Hiiiç!

Ama üzülmüyorum. İçimde sakladığım bir tutam  umudum hala olduğu yerde.

Onlar beni cezalandırdıklarını düşünseler de gökyüzü hala benim.

Her gece bana gülümseyen ay yukarıda...

Günümü aydınlatan güneşim her gün tüm sevgisiyle doğmakta...