31 Ağustos 2016 Çarşamba

ENGEL OLMA...



Ne kendine ne de hayallerine , umutlarına , yapacaklarına , hislerine engel olma...

Zaman ve su bir şekilde akıp gidiyor , sen ne kadar engel olmaya çalışsan da.

Engel olduğunu zannederken sadece çocuklar gibi mızmızlanıp işi yokuşa sürüyorsun. Bunu yapmak yerine suyun akışını bozmamak veya anı yaşayarak pişman olmamak varken neden akışa engel oluyorsun ki?

Hiç denedin mi kendini o suyun sesine bırakıp sadece o anı yaşamayı veya bulunduğun bir ortamın zirvedeki mutluluğunu yaşamayı?

Elbette ama planlamadan sadece anlık , düşünmeden yaşadıkların da almışsındır o zevki, lezzeti.

Sahip olduklarının, kendinin, önündeki fırsatları görmen için kapatma o gözlerini, suyun akışını bozmaya çalışma , gülesin geldiğinde tutma o içindeki coşkulu kahkahanı.

Çünkü sen bunlara ne kadar engel olmaya çalışsan da su akar yolunu bulur, bir şekilde olur.

Bir şeyleri daha iyi yapmaya çalışırken plan kurma.

Sen ne kadar engel olmaya çalışsan da o bir şekilde olur.

Bu yüzden akışın yönünü bozmaktan onu dilediği gibi akmasına engel olma!

En başta kendine...





30 Ağustos 2016 Salı

HER ŞEY...

İçimde derin bir yara.Kanayıp duruyor arada sızlıyor ama ne olduğunu hala çözebilmiş değilim.Neden kanadığını bilsem ilacını bulup bir şekilde tedavi edeceğim. Ama yok düşünüyorum düşünüyorum ne kanatanı ne de neden kanadığını bulabiliyorum.

Nedenini bilmediğim içimde kanayan yaraların kaynağını bulmak ve az da olsa hafifletmek için yine attım kendimi serin suların olduğu mavinin yanına. Şimdi de soruyorum sert, kızgın dalgalara "Bu içimdeki durmaksızın kanayan yara ne? Neden peşimi bırakmıyor ?" diye.

Dalgalardan aldığım cevapsa"Her şey sende saklı.Tüm gerçekler.Bu yaranın sebebi de ilacı da sende."

Tekrar döndüm kendime "Bendeyse neden bir türlü çıkartamıyorum söküp atamıyorum içimden?" Bekledim. Ne kızgın dalgalarım konuştu ne de ben. Bir an sessizliğe büründük ikimizde.

Aslında cevap belliydi de kendime söylemeye korkuyordum. Zaten bunca kayıplarım bu yüzden değil miydi? Arkama bakmadan korkup kaçtıklarım. Söyleyemeyip içime attıklarım.Halbuki kaçmak bir çözüm değildi veya susmak. Bundan nefret ettiğim halde  en çok yaptığım buydu.Akıl almaz bahaneler üretim kendimi kandırıp ,çevremdekileri de kandırdığımı zannetmem.

İşte bulmuştum kaynağını.. Şimdi sıra bunu kendime söylemekte,hemde içimden değil bağıra bağıra. Sert ve kızgın dalgalara doğru dile getiremediğim ne varsa defalarca defalarca söyledim.Başardım. Susmadım.İzin vermedim beni yutmasına. Kırdım kendime vurduğum zincirleri.

Susma.Her ne yaşarsan yaşa vurma kendine zincirleri , kapatma o renkli dünyanı.Bırak ne olacaksa iyisiyle kötüsüyle seninle olsun.İçten gerçek  olsun. Şimdi yaşayamadığın kaçırdığın her fırsat için bir kere bir kere daha söyle ve sonra dalgalar eşliğinde kahkahalarınla canlandır  siyah beyaz dünyanı.

Çünkü her şey içten bir gülümseme de saklı ...





29 Ağustos 2016 Pazartesi

ÇOK GEÇ OLMADAN

Kapattım. Tüm o korkunç, kendimi hapsettiğim, düşüncelerimle beynimi kemirdiğim lanetli odanın kapısını.

Acımadan yaktım. Tüm o eski, kokuşmuş düşüncelerim ve gözyaşlarımla ıslanmış içimi döktüğüm kirli sayfalarımı.

Şimdi duruşumu bozmadan, hayatıma, yeni günüme, her gün güzel , tatlı anılarımı yazacağım günlüğüme, umut dolu kapılarımı açtım.

O kapı hiç kapanmamıştı. Sadece ben gözüme perde indirmiştim. Ama o perdenin arkasında çok şey öğrendim.

Ve o yok artık. Kirli sayfalarımla kül oldu, sonsuzluğa uğurlandı.



Şimdi sen de o perdeyi, içinde saklı düşüncelerini yak , sök at içinden.


Çünkü arkasına saklandığın o kapıda sana ait tüm güzellikleri kaçırıyorsun.

27 Ağustos 2016 Cumartesi

TEK KULLANIMLIK



 Zaman...

Sürekli akıp giden, durmak bilmeyen şey. Kimimizi bekleyişe sürükleyen , kimimizi "Anı yaşayamadım." deyip keşkelendiren...

Bize hem ilaç hem zehir...

Tek kullanımlık hakkı olan. İyi ya da kötü orası size kalmış. Geri getiremeyeceğimiz tek şey...

Tıpkı geçip giden ömrümüz gibi.

Keşkelendiğimiz her zaman ya yeniden doğmak isteriz ya da o anı hiç yaşamamak. Bunu yapmak yerine keşkelerimize kucak açıp geri kalan zamanımızda yapmamaya çalışsak.

Anı yaşasak...

Hayatta en önem vermemiz gereken "ZAMAN" ve o zamanı "İYİ DEĞERLENDİRMEK. "Kendinizi ait hissettiğiniz yerde, sevdiklerimizle...

Her geçen dakikası, saniyesi kalan ömrümüzden gidiyor. Giden geri gelmiyor bu acımasız hayatta.

Şimdi son ver keşkeleyerek zaman kaybetmeye!

Her yeni saatin, dakikanın sana vereceği mutluluğun, huzurun tadını çıkar!

UNUTMA!

TEK ATIŞ, TEK KULLANIM...

26 Ağustos 2016 Cuma

HAYAT TAHTASI

İbrahim B. Mercan imzasıyla
Yaşıyorum...

Cahil cahil, hiçbir şeyin farkında olmadan, yaptıklarımın ne ile sonuçlanacağını düşünmeden ,sanki kendi dünyamda amaçsız ve kuralsız bir şekilde yaşıyorum.

Bir gün canım sıkıldı. Attım kendimi huzuru bulduğum, kendimi ait ve mutlu hissettiğim yere. Denize...

Düşünüyorum. Bunca zamandır yaptıklarıma şöyle bir göz gezdiriyorum. Hatalarıma, başarılarıma, yaptığım iyilik ve kötülüklere şöyle bir göz gezdiriyorum.

Bu sefer elimde kağıt kalemden ziyade tertemiz tahta parçası var. Çivim ve çekicim de hazır.

Soruyorsunuz şimdi" Bu kız delirdi mi ne yapacak bunları?" diye.

Merak etmeyin, aklınıza gelen kötü ihtimalleri yapmayacağım.

Bu zamana kadar birçok başarılara imza attım. Akademik veya yüreklere dokunduğum başarılara...

Bu başarıları sağlayansa büyük resmi görmem.

Zaten bizi başarıya iten de o değil mi?

Tahtada izi kalmış delikler...

Kaybedilenler geri gelmez hiçbir zaman. Gelir de eskisi gibi güçlü olmaz. Bakışlarınız, duygularınız az da olsa körelmiştir. Derin , kapanmayan yaralar açmıştır kalbinizde...

Ama bu yaralar, izler korkutmasın sizi. Onların her biri en güzel öğrenme çeşidi olan "YAŞAYARAK ÖĞRENME" nin bırakmış olduğu izlerdir. Her bir izi , her bir yarayı , yeni güne, yeni yıla ve kendimizin belirleyeceği yeni hayata taşımamızı engelleyecektir.

Ve işte...

Görüyorum, korkmuyorum, gülümsemem yüzümden hiç gitmiyor...

Büyük resmin bana verdiği mesajı aldım.

"Ben göremiyorum diye sakın KORKMA!"

Mutluluğu, huzuru başka birinde aramayıp kendinde bulduğunda sen de göreceksin.

Şimdi sen de al eline tahtanı, çivilerini, çekicini ve başla çakmaya.

Hayat tahtanda sökülmemiş çivi kalmadığında sen de benim gibi büyük resmin anlatmak istediklerini anlayacaksın...

25 Ağustos 2016 Perşembe

SARIL BANA


Küçük masum bir kız...

Gözleri merakla ilk aşkını arıyor...

Her koşulda limanına sığınabileceği, güvende hissedebileceği o ilk aşkını...

"BABASINI"...

O kıza "Karanlıktan korkar mısın?"dediğinde o melek yüzünü hafif buruşturarak "HAYIR!" cevabını alırız. Nedenini sorduğumuzda ise "Çünkü babam yanımda!" der.

Peki ilerleyen zamanda o güvenimiz kırılırsa, ya ilk aşkımıza karşı bir şey hissedemezsek o zaman ne yapmalıyız?

 O anda bize ilaç gibi gelecek olan sıcak bir sarılma...


Her şeyi unutmak, inandığı şeylerin peşinden koşmak , kendi ördüğün duvarları tek bir hamleyle yıkmak için gerekli olan içten bir sarılma...

Olmadığı zaman her şey son buluyor senin için.

Ne durumda olursan ol, her koşulda sığınacağın, kendini ait hissedeceğin bir limanın ve ufacık bir sarılman olsun.

Çünkü içindeki saklı gücü ancak bunlar açığa çıkarır...

24 Ağustos 2016 Çarşamba

HAYATA AÇILAN KAPI


Kimi zaman yalnız olduğumuzu düşünürüz. Kimi zaman da "Çevremde çok arkadaşım var, hiç yalnız kalmıyorum." deriz. Peki hangisi iyi, hangisi kötü?

Aslında iyi-kötü, doğru-yanlış insanların anlatmak istediklerine göre değişir. Mesela, kimilerine göre iyi ve kötüden kastın temelinde hayatı anlamak ve anlatmak vardır.


Hayatı anlamak ve anlatmak kimilerine göre basitken, kimilerine göre zordur. Bu basit ve zorluk, insanların farkındalıklarından doğar.

Bu farkındalığın temelinde ise hayatın biz insanlara sunmuş olduğu birtakım değerler vardır.

Hayat herkesi farklı şekilde sınar. Zaten farklılıklar, zıtlıklar bize aslında iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı daha net bir şekilde görmemizi sağlar. Bazılarımızı erken olgunlaştırır hayat, bazılarımızı ise geç.

Buradaki amaç hayatın bizim eksik kalan yönlerimizi, başımıza birtakım olaylar getirerek bizdeki eksikliği yüzümüze yansıtmasıdır. Ansızın kendimizdeki tek düzeliği fark ettirir hayat ve hemen kendimizdeki eksikliği düzeltmek için bizi harekete geçirir.

İşte hayatın bize sunduklarını iyi bir şekilde değerlendirip üstüne bizden bir şeyler eklediğimiz zaman biz insanlara zevk verir.



23 Ağustos 2016 Salı

KANATLARIN ALTINDAKİ ÖZGÜRLÜK

İbrahim B. Mercan imzasıyla

Küçük bir Yusufçuk kadar olmak...

Kulağa ne de hoş geliyor öyle. Yusufçuk, küçük boylu, boyundan büyük kanatları olan ve kocaman birbirine yapışık iki göze sahip bir böcek.

Bu böcek öyle "Basit bir böcek." deyip geçmek haksızlık olur elbet. Fotoğrafa bakıp geçmek yerine görmeye çalışsak ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Yusufçuk, küçücük bir direğin üstünde o kocaman kanatlarıyla tutunmaya çalışıyor.

Hayat da öyle...

Bizi öyle şekilden şekile sokuyor ki... Kimi zaman boyumuzdan büyük işlere kalkıştırıyor "Büyümüş de küçülmüş."dedirtiyor, kimi zaman da "Bu dal beni taşımaz." dediğimiz şeylere sıkı sıkı tutunduruyor.

Bizim, Yusufçuk gibi kocaman kanatlarımız olmasa da, kendimizi kontrol edip ayakta durmamızı sağlayan aklımız, bilgimiz, deneyimimiz ve gözlemlerimiz var. Ve bunları, doğru şekilde ve doğru zamanda kullanmasını bilirsek, biz de tıpkı bu Yusufçuk gibi  "Erişemem , yapamam"  dediğimiz yerlere kolaylıkla erişip, yapabiliriz.

Ben küçücük bir böceğin kocaman kanatlarıyım. Özgürlük avucumda ama bilmiyorum, "Ne yapmalıyım?".

20 Ağustos 2016 Cumartesi

MAVİDE BULDUĞUM HUZUR

Denizin içinde huzuru aramak?

Kimisine göre kulağa hoş, kimisine göre de saçma geliyor. Bence denizin içinde huzuru aramak en güzeli. Rüzgarın teninize dokunuşu, denizin dinlendirici müziği, güneşin eşsiz batışı...

Bütün bunları hayal ederken bile yüzümden gülümsememi, gözlerimin parlamasını eksik etmiyorum.

Deniz kıyısına her gittiğimde görünen en uzak yere kadar gitmeyi istemişimdir hep. Küçükken denizin orada bittiğine inanırdım.

Ya denizden gelen o muazzam koku... Rüzgarın teninize dokunuşu...

İşte benim en sevdiğim tadına doyamadığım an, o an.

Neden bilmiyorum ama deniz bana huzur veriyor. Üzüntülerimi, pişmanlıklarımı bir anlık da olsa siliyor aklımdan. Gözlerimi kapattığımda kendimi o eşsiz doğanın güzelliğine bıraktığımda işte ''Ben seninim.'' diyorum denize karşı. Denizi sevdiğim kadar hoşlandığım diğer şey de ''Rüzgar''.

Estiği zaman yanağımı okşaması, beni sarmalaması, saçlarımı uçuşturması hepsi bana o kadar iyi geliyor ki...

Şimdi bu muhteşem güzellikte huzur aranmaz mı?







İSTANBUL KARANLIK


 
İbrahim B. Mercan imzasıyla


Bu resim size ne ifade ediyor?

Baktığınız anda aklınıza basit bir İstanbul resmi gelebilir. Her basit dediğimiz şeyler o kadar çok, eşsiz güzelliklerin, farkına varılıyor ki. Ama bu görebilen için böyledir.

Hayatınızı gözden geçirdiğinizde en güzel, ''Asla bu geceyi unutamam.''dediğiniz o an akışın size sunduğu andır.

Gel gelelim bu eşsiz tablonun bize anlatmak istediğine;

''İSTANBUL''. Hayallerin, umudun, neşenin, öfkenin, heyecanın, üzüntünün bir arada yaşandığı şehir. Cihan padişahlarının vermek istemediği ama yabancı ülkelerin durmaksızın almaya çalıştığı Büyük Konstantiniyye.

Tüm güzelliği ve benliğiyle herkesi etkileyen yaşam aşkı...

Bu aşk,gerçek yüzünü gecenin karanlığına sığınıp bütün duru güzelliğini ortaya çıkarıyor.

Bütün iç güzelliklerimiz gecenin, gökyüzündeki yıldızlara baktığımızda ortaya çıkar. O yorucu İstanbul, yıldızlar altında gerçek güzelliğini ortaya koyuyor.

Ve İstanbul...

Tüm gerçekliğini herkese göstermek istemeyen, gecenin karanlığında ortaya çıkan, hayallerin, sevginin en doyumsuz yaşanılası gelen şehir.

Şimdi bu tablo sıradan İstanbul manzarası mı yoksa daha fazlası mı?



18 Ağustos 2016 Perşembe

Korkma! Kendin ol!


Hayattan biraz uzaklaşıp, kendi hayatımızı bir başka gözle değerlendirmek gerekir. Hatalarımızın, umutlarımızın, düşüncelerimizin neden bu halde olduğunu ve neden bu haldeyiz gözlemlemek gerekir.

Çoğumuz kendimiz için değil başkaları için yaşarız. Onların istek ve arzuları üzerine hareket ederiz. "O ne der?, Acaba beğenir mi?" gibi sorularla bunaltıyoruz kendimizi.

Neden bir başkası için bunu yapıyoruz ki? Bizi üzdüğünü, yaşamımızı kısıtladığını bildiğimiz halde neden bu başkaları için yaşayış düşüncesi? Nereden geliyor bu kulak aşinalığı? Sizi bu hale getiren, bu kadar körelten şey nedir?

Bir an kendiniz için zamanı dondurun. Akmasın o süre, batmasın o güneş, akşam olunca sönmesin umutlarınız.Bir durup düşünün,"Ben kimim?" bu yaşıma kadar neler yaptım, söyledim, saçmaladım diye durup bir düşünün.

Ve sonra silkelenin, toparlayın ve kendinize "Bu ben değilim, daha fazlasıyım." "Beni kısıtlayını hayatımdan atmalıyım. " " Bu hayat benim, şartlar  beni ne kadar zorlasa da o şartlar dahilinde yine özgürlüğümün ve isteklerimin peşinden gideceğim.

" Yaşamaktan, düşüncelerinizi, yapacaklarınızı, özgürce ve düşünmeden yapmaktan korkmayın. En büyük kısıtlayıcı sizsiniz. Kendinizi yok saymanız, kendinizi sürekli ayna karşısında sorgulamanız, insanların düşüncesini önemsemeniz ve her gün güzelliğiniz için baktığınız o aynaya bir kez de kendi iç güzelliğiniz için bakmamanız.

Şimdi kalkın, bakın aynaya ve sorun kendinize:

"Ben kimim?, Ne için yaşıyorum?, Mutlu muyum?, Beni bu hale getiren ne?, Ne zaman bu hale geldim?, Neredeyim ve nerede olmak istiyorum? " gibi soruların cevaplarını bulun kendinizde.

Sonra kendinizin farkına vardığınız anda anne babanıza, sevgilinize, işinize sımsıkı sarılın.

Onlara" Seni seviyorum. "demekten, sarılmaktan korkmayın.

Çünkü sizi siz yapan onlar, canlarınız...


13 Ağustos 2016 Cumartesi

Masamdaki Yüz

İbrahim B. Mercan imzasıyla...
Hayatın tüm izlerini, zorluklarını çeken bir anne. Geçip giden yıllarını özlemle anan, ertelediği mutlulukların pişmanlığını yıldızlara anlatan ama duruşunu bozmayan, gözlerindeki yaşama coşkusu az da olsa kalan biri.

Ama korktuğu bir şey var. O da yalnız kaldığında gerçekliğinden kaçamadığımız yansımalarımız. Kimi zaman bakmaya korktuğumuz, görmek istemediğimiz o yansıma...

O yansımada öyle bir şey var ki, kimsenin göremeyeceği, sadece senin görebildiğin en değerli şey. Ve o da çok iyi biliyor ki, gerçekler uzakta geçip giden yıllardaki sen değil,  tam da önünde duran, bakmaya korktuğun masandaki masandaki yüz...

Korkma! Önemli olan ne biliyor musun? Masaya düşen izdüşümünü bağrına basmak, hiçbir şeye aldırış etmeden, yapmak istediğini duruşunu bozmadan ama içten gülümseyerek yapmak...

Soruyorum size:

Masaya düşen yüz mü sizin yoksa masaya bakmaya korkan yüz mü?


11 Ağustos 2016 Perşembe

Renkli Hayaller

İbrahim B. Mercan imzasıyla
 
Ne gideni geri getirebilir hayat, ne gelen gideni aratır... Bunların hepsi birer hikaye...
 
 
İşte bu hikayenin içinde, her türlü zorluğa kendini kaybetmeden göğüs geren bir kahraman. Bunu yaparken dikkat ettiğiyse, başını öne eğmemek ve gülümsemesini kaybetmemek...
 
 
O da biliyor ki, gerçek olan tek şey gökyüzündeki bulutlar, herşeye rağmen tükenmeyen umutlar...